11 Aralık 2007 Salı

FİDAN DİKİMİNE HAZIRLIK

Pekçok güzel ve kıskanılacak özellikleri olan halkımızı sıkıntıya sokan özelliklerinden biri genellikle plansız ve programsız olmasıdır. Bahçemize dikeceğimiz fidanlar için öncelikle çok iyi düşünülmüş bir planlama yapmamız gereklidir. Ancak genellikle işi Allah’ a havale eder ve gün gelince de ya işi bitiremez gecikiriz ya da mecburen bazı işleri eksik ve yanlış yapmak durumunda kalırız.

Bu nedenle sözkonusu bu program içerisindeki bilgiler en azından şunlar olmalıdır;

1) dikim öncesi yapılması gereken ön hazırlık safhası, dikim sırasında ve sonrasında yapılması gereken faaliyetler
2) önceden tedarik edilmesi amacıyla bu işleri yapmak için gereken alet-ekipman- makina-v.s. nin listesi
3) danışılması ve sorulması gereken konuların öğrenilmesi
4) her bir işin kaç adamla/ kimlerle yapılacağı da önceden randevulaşılması/ rezerve edilmesi için şarttır
5) bahcenin genel planı/ haritası, kimin ne zaman nerede ne işi yapacağının belirtilmesi için gereklidir. Zira, zaman para demek olduğu için yürüme mesafeleri düşürülerek edilerek zaman israfı önlenebilir
6) bu yerleşim planı üzerinde araçların hareket yönleri, fidanların nereye konacağı ve hangi işin nerede yapılacağı gibi bilgiler de yer almalıdır
7) diğer gerekli notlar/ bilgiler

Unutmayalım ki pusulasız bir gemi nasıl denize açılamazsa, plansız bir çiftçi de kaliteli ve düşük maliyetli ürün alamaz.

Sevgiler, saygılar
Kubilay ESER

6 Aralık 2007 Perşembe

AMMA ZEYTİNYAĞI TÜKETİYOR BU İTALYANLAR...

Zeytinle ilgilenmeye basladigimdan beri okurum/ duyarim, "Yunanistan' da yillik zeytinyagi tuketimi 20kg, Italya' da 22kg, BİZDE İSE 1kg" (bazen "lt" olarak da duyduğum oluyor ama...hadi ayni oldugunu varsayalim). Nerede yazıyor bunun böyle olduğu, gerçekten inanamıyorum; zira biraz vakit ayirip hesap yaptim ve asagidaki sonuclara ulastim;

1) Italya' daki bireyler her ay yaklasik 2,5kg sismanliyor (ancak günde yaklasik 1 saat kosarlarsa rejim halinde dururlar).
2) Bir Italyan ailesi her ay 7kg zeytinyagi tuketiyor, bunun da maliyeti 65YTL civari denebilir. Tek bir kalem olarak dusunursek cok buyuk maliyet degil gibi ama bu kadar yagi kullanmak icin yapilacak yemekleri de eklersek sadece aylik mutfak masrafi en az 800-1.000YTL gibi olmali, adamlar zengin AB' nde; alirlar tabi).

Bu durumda diet yapan biri olarak ben 1lt' de kalacagim galiba, aylik geliri 2.000YTL' nin altindakiler de uzerine cikmayi denemezler gibi geliyor bana.

Halkimiza zeytinyagini tanitmali ve sevmelerine aracilik etmeliyiz (sevdirmek fiili cebri bir durum yarattigi icin bu fiili kullanmadim). Bu anlamda bir zamanlar grubumuzda tanitilmis olan Zeytindostu tiri, zeytin tanitim faaliyetleri, v.s. desteklemek ve takdir etmek gerekiyor.

Ancak sadece zeytinyagini tanitarak hedefimiz olan 2 lt' ye cikmamiz biraz zor gibi; bunun yanisira ekonomiyi de duzeltmek lazım. Ancak hemen enseyi karartmayalim, hukumet acikladi, "2010 yilinda kisi basi GSMH 10.000USD" olacak; bence iste o zaman 2lt olur!...

Herkese sevgiler,
Kubilay ESER



Varsayimlar:
1) 1gr yag=10kcal
2) 7kcal=1gr agirlik (kilo)
3) Mutfak masrafi=zeytinyagi masrafi x k (k Turkiye=40, ampirik degerdir; Italya icin 13-15 kabul edilmistir).

20 Kasım 2007 Salı

2006-2007 Türkiye Geneli Zeytin & Z. yağı İhracat Rakamları Üzerine Yorumlarım

1) Ulkemizde ortalama da en ucuz siyah zeytin Ege' den ihraç edilmiş (1.02USD). Bulgaristan ve Romanya' ya yapılan yüklü (%34) ihracatın ucuza (0.7USD) yapılması. En pahalı yiyenler de Isvicre, Japonya ve Singapur (fiyatların detayı belirsiz, sanırım CIF???) Eğer listedeki fiyat bazları aynıysa İsviçre' ye bu fiyattan satanı tebrik ederim. Ayrıca toplam ihracat gelirlerinde Y. Zeytin %75, S.Zeytin %62.5 ve Z.yağında %90' lik payla en büyük tebrik EGE' ye.

2) Ulkemizde ortalamada en pahalı siyah zeytin Istanbul' dan ihraç edilmiş (2.98USD). Avusturya, Hollanda ve İrlanda en pahalı yiyenler. Fiyat ortalamasını yukarı çekenler ise Almanya, Avusturya, UK, Fransa, Hollanda ve bir nebze de Kazakistan (Toplam kazanılan paranın %60' ı buradan). Istanbul' lular AB' ye sağlam yüklenmişler anlaşılan. AHL Serbest Bolgesi alıcılarına da özel bir tebrik gerekiyor zira 7.27USD/kg' lık bir alım var.

3) Ulkemizde en pahalı yeşil zeytin de Istanbul' dan ihraç edilmiş (2.95USD). Azerbaycan, Kazakistan, Kosova ve Ukrayna en pahalı yiyenler. Fiyat ortalamasını yukarı çekenler ise Almanya, Avusturya, Fransa ve Kazakistan ile Almanya, Avusturalya ve UK . Bravo Istanbul, dövizi getirmede 3.sün ama sofralıkta en pahalı bağlantıları sen yapabilmişsin. Rekor gene AHL' de 6.92USD/kg.

4) Güneydoğu' lular sofralıkta toplam içerisinde %1' e bile ulaşamazken yağa yüklendiklerini %3.5' luk ihracat oranı ile anlıyoruz.

5) Ulkemizde ortalamada en ucuz yeşil zeytin Akdeniz' den ihraç edilmiş (1.29USD). Fransa, Katar, S.Arabistan ve BAE en ucuz yiyenler. Fiyat ortalamasını aşağı çeken ise BAE (dünyanın en zengin ülkesine en ucuz zeytini biz satmışız, tabii adamlar boşuna zengin olmadılar). ABD' ye ihracat da dikkat çekiyor (366.000USD).

6) Yağ'da da en ucuz Akdeniz. Sanırım Suriye ve Tunus ile rekabet şartları çok çetin. En ucuzcular S.Arabistan ve Kuveyt. En fazla ihracat da bu ülkelerin yanısıra ABD' ye yapılmış (%78'i).

7) Uludağ' lılar Z.Yağ' da çok zayıf (%0.1), sebebi ne acaba?

8) G.Doğu' dan sonra en az ihracat geliri olan bölgemiz olmuş Erzurum. Ancak zeytinyağında acımamış. İhracatın yarısından fazlası Almanya' ya hem de ortalamanın üstünde bir fiyata (6.03USD). Bursa Serbest bölgesine bile satış yapmışlar. Uludağ' lılar uyuyor sanırım. 15 kg ama olsun (sipariş veren de evine götürdü herhalde). Ayrıca Myanmar' a da ihracat yapmalarından dolayı ayrı bir tebriği hakediyorlar.

Kubilay ESER

15 Kasım 2007 Perşembe

FİDAN SEÇERKEN...

Topraktan sonra gelen en önemli faktör ve bizim bundan sonraki hayatımızda hem gerçek hem de mecazi anlamda sırtımızı dayayacağımız ağaçları seçmek çok önemli. Fidan seçimi yaparken de ne kadar çok kişiyle konuşup ne kadar çok danışırsak o kadar iyi. Bu kişiler gerçek çiftçiden üniversite profesörlerine kadar geniş bir yelpazede olmalıdır. Unutmamak lazım ki bazen geleceğimiz sadece bir kelime ile şekillenebilir. Hiç ummadığımız kişilerin bile ufak bir hikayesi bizi bir anda başka yerlere savurabilir. Bu yüzden de bizde güven duygusu uyandıran kişilerin sözlerine daha fazla itibar etmeliyiz.

Fidan seçiminde de ilk karar vermemiz gereken en önemli faktör, “ürünü dikmekteki amacımızdır”. Amacımıza bizi en kısa zamanda ulaştırabilecek olan en risksiz fidan bizler için ideal fidandır. Devletimizin sertifikalı fidanlara oldukça iyi sayılabilecek hibe destekleri de mevcuttur. Bundan yararlanmak için tarım il müdürlüklerinden gerekli bilgiler sağlanabilir. Hibenin yanısıra fidanın adına doğru olması ve hastalık olasılığının daha düşük olması nedeniyle sertifikalı olanların tercih edilmesi gerekmektedir. Böylece devlet de güvenilir bir veri tabanına sahip olabilecek, yapacağı istatistikler ile sektörü daha doğru bir şekilde yönlendirebilecektir. Ancak bu konuda da maalesef sahte sertifikalı fidanlar ile de karşılaştım. Sertifika veren bazı firmalar da sertifikasyonun getirdiği haklı artı maliyetlerinin yanısıra alıcının hibe alabilecek olması nedeniyle ilave kar marjları koymaktan da çekinmiyorlar. Hibe desteği, haklı olarak virüsten ari fidanlara daha yüksek veriliyor ama ben hiç böyle bir fidana rastlamadım.

Elimde yaklaşık 80 civarında zeytin 10 kadar da kiraz fidancısının irtibat bilgileri var. Hepsiyle konuştum, değeceğini düşündüğüm kişilerle de yüzyüze görüşmeye çalıştım. Sadece bunlarla da yetinmeyip sektördeki kamu ve özel kuruluş çalışanları ile danışman firmalar ve akademik kişilerden de fikir aldım. Sonuçta hedef ve amaçlarıma yönelik olarak toprak, arazi ve iklim şartlarıma uygun, bütçem doğrultusunda sağlıklı fidanları güvendiğim firmalardan satın aldım.

Fidan alırken dikkat edilmesi gereken bir baska konu da fidancıların bahcenize olan mesafesi ve satıcı sayısıdır. Ben 3 farklı yerden ve en uzağı 450km mesafeden getirdim dolayısıyla nakliye ve gerekli ayarlamaların yapılması konularında cok fazla zaman ve para harcamak zorunda kaldım. Bu nedenle mumkunse en kısa mesafeden ve az sayıda ureticiden satın almakta fayda var. Verceğimiz fidan sayısını hesaplarken de %5-10 civarinda fazla alıp yedekte tutarsak tutmayan fidanları zaman kaybetmeden tamamlamış oluruz.

Satın alırken de öncesinde bir kontrat imzalamakta fayda var. Unutmayalım ki laf havada uçar ve kaybolabilir. Karşımızdaki ne kadar dürüst olursa olsun herzaman yanlış anlaşılmalar olabileceğini unutmamalıyız. Bir kontratta bulunması gereken asgari konular fiyat ve odeme sekilleri, teslim yeri ve zamani ile ambalaj/ etiketleme şekilleri, sertifika ve fatura hazırlanması, fidan çesitleri ve adetleri, teknik destek ve garanti şartlarıdır.

Herkese bol yağmurlu, bol güneşli ve hastalıksız bir sezon dilerim.

Sevgiler, saygılar
Kubilay ESER

12 Kasım 2007 Pazartesi

TOPRAK ANA İSE BABA KİM?

Kuran ilk insanın “çamurdan” yaratıldığını yazar, diğer bazı dinlerde doğadaki her canlının içerisinde bir tanrı olduğuna inanılır. Ayrıca Yunan, Çin, Mısır gibi pekçok destan ve efsanelerde de “çamurdan” oluşturulan insan heykellerine ruh, ses, nefes, v.s. verilerek insana dönüştürüldüğü söylenir.

Frigya uygarlığında ise şöyle bir hikaye vardır; efsaneye göre, Ana Tanrıça (Kibele), Attis adlı bir delikanlıya aşık olur. Attis, Ana Tanrıça'nın kendisine karşı duyduklarından habersiz, Pessinus (Ballıhisar) kralının kızıyla evlenme hazırlığındadır. Düğün yeri kurulmuş, düğüne çağrılı tüm konuklar yerini almıştır. Gözünü aşk bürüyen Ana Tanrıça, olanca görkemiyle birden düğün yerinde ortaya çıkar. Ve tanrısal gücünü kullanarak sevdiği erkek Attis'i çıldırtır. Bir anda çılgına dönen Attis, bir yandan dans eder, bir yandan da bıçağını çekerek erkeklik organını keser. Attis'in kasıklarından fışkıran kanlar toprağı sular, topraktan bitkiler fışkırır. Attis' in kendisi de ölüp bir çam ağacına dönüşür1).

Tüm bu yukarıdaki inanışların ortak bir yönü vardır, o da “çamur” dur. Toprak değil de çamur denmesinin özel bir nedeni olmalıdır çünkü çamur, toprak ve sudan oluşur yani topraksız suyun, susuz da toprağın anlamı yoktur.

Bizler de tarımla ilgilenen kişiler olarak üzerinde tarım yaptığımız araziyi toprak, hava şartlarını yani iklimi de su olarak tanımlayabiliriz. Su yağmur ve kar gibi yağışlarla, toprak ananın içine işler ve hem su hem de elementler bakımından zenginleştirir, besler ve doyurur; ayrıca yine bir iklim parametresi olan güneşiyle de vitamin verir kimyasal tepkimelere sebep olur; rüzgarıyla bitkilerin çiftleşmesine, onların hastalıklardan korunmasına yardımcı olur. Kısaca toprak ana bereket, doğurganlık demektir; bunun için ihtiyacı olanı da iklim şartları ile elde eder öyleyse diyebiliriz ki aranan baba “iklim” dir.



İklim babanın şartlarındaki herhangi bir eksiklik veya fazlalık bizim elde etmek istediğimiz ürünün verimi ve kalitesi üzerine doğrudan etkisi vardır. Bazı eksiklikler ve/ya fazlalıklar dışarıdan müdahale (gübreleme, ilaçlama, v.s.) ile giderilebilir ama takdir edersiniz ki bu durum hem doğallığı bozar hem de pek çok yanlışa sebep olabilir. Tum bu toprak ve iklim parametrelerinin şiddeti ve miktarı da hangi tohum/ fide/ fidanın ekilmesi/ dikilmesine karar vermemiz için biz çiftçilere ve çiftçi adaylarına yol gösterir2).

Genel olarak girişimcilerin ya kendi arazisi vardır ki bu durumda mahsüle (ürüne) karar verirken belirleyici çıkış noktaları toprak ve iklimdir yada belirli bir mahsüle karar vermişdir ve buna uygun toprak ve iklim özelliklerini arar. Benim durumumda ikincisi geçerliydi. Bir önceki yazımda yazdığım üzere mahsül tercihimi kiraz ve zeytinden yana kullanmıştım. Yer olarak da her iki ürün için birden avantajlı olan bölgeyi seçmeliydim. Ayrıca özellikle kirazda erkenci olarak hasat yapabilirsem daha fazla kar getireceğini öğrendim. Bu durumda adres Kemalpaşa-Armutlu / İzmir ile Bozköy/ Manisa bölgelerini gösteriyordu. Bu nedenlerle hedef ürünlerimin erkenci olarak ve ihracat edilebilecek niteliklerde yetiştirilebileceği ayrıca arazi fiyatlarının nispeten ucuz olduğu bu bölgelerdeki arazileri dolaştım.

Keşke bir yeri seçmek yeterli olsa ve istediğim yeri hemen alabilseydim ama bir de olayın parasal yönü mevcut maalesef. Arazi satın almak gerçekten zor bir iş ve çok uyanık - kurnaz olmanız da gerekiyor aksi takdirde ederinin 2 katına bile arazi alabilirsiniz. Araştırma, pazarlık ve satınalma faaliyetleri için mecburen emlakçıları kullanmak zorunda kaldım. Emlakçılar sizi çok hızlı karar vermeye zorluyorlar çünkü çıkarları bunu gerektiriyor. Eğer birkaç yer gösterdiler ve siz hala beğenmemişseniz başlıyor zorlamalar, elden kaçacağına dair sahte uyarılar.

Emlakçı camiasının en büyük eksikliklerinden biri “sadece toprak üzerine uzmanlaşmış” olan emlakçıların olmaması. Bu nedenle toprak analiziyle uğraşmanın gereksiz ve zaman kaybı olduğunu ve her toprağın size uygun olduğunu söyleyiveriyorlar. Siz de tecrübesizseniz kendinizi baskı altında hissediyor ve “tamam” diyebiliyorsunuz. Keşke devletin arşivlerinde bu bilgiler yüklü olsa ve almayı düşündüğümüz arazinin toprak analiz sonuçlarını buradan görüp yaklaşık bir karara varabilsek. Bu nedenle benim tüm girişimcilere tavsiyem önce yetiştirecekleri ürüne karar vermeleri ve sonrasında da bu ürüne uygun toprağın kimyasal içeriği, iklim şartları (sıcaklık, soğukluk, nem, rüzgar, kar, yağmur, don, dolu, v.s) ve arazi yapısını sorgulamaları ayrıca su, elektrik, işçi, makina kiralama imkanları ve ulaşım şartlarının incelenmesi gerekiyor. Bunları yaparken de eğer yeterli bilgimiz yoksa çevremizdeki güvendiğimiz kişilerden, profesyonel danışmanlardan ve/ya fidanını almayı düşündüğümüz firmalardan yardım ve destek alınabilir. Unutmamak lazım ki herkese sorup dinleyeceğiz ama son kararı her zaman kendimiz vereceğiz.

Yetiştireceğimiz ürünün kalitesi ve miktarı o kadar farklı parametrelere bağlıdır ki hiç kimse (eğer daha önceden sizin araziniz üzerinde aynı ürünü aynı iklim şartlarda yetiştirmediyse) size mutlak doğruları söyleyemez. Yapılan yatırımların sonucu, verilen kararlara ve şans faktörlerine bağlıdır. Unutmamak lazım ki herkes kendi bilgisi ve tecrübesine göre yol gösteriyor bu nedenle girişimcilere tavsiyem yanlış da olsa nihai kararın, kendileri tarafından verilmesidir.

Haftaya fidan seçimini anlatacağım.
Ürününüz bol ve kaliteli olsun...

Herkese sevgiler ve saygılar dilerim.

1) http://www.tarihsayfam.com
2) Bu konularda daha fazla detaylı bilgi edinmek isteyenlere benimle irtibata geçtiklerinde yardımcı olmaya çalışırım yada ilgili uzmanlara yönlendirebilirim. Sorular, rahatça sorulabilir zira hepimiz tarımgönüllüsüyüz. Sırası gelmişken kısaca belirteyim, maalesef Türkçe olarak yazılmış kaynaklar oldukça kısıtlı ve çoğunun da içeriğinin modası geçmiş durumda. Modern tarım yapmak isteyenler için Türkçe literatür çok yetersiz. Şimdilik sadece tecrübesi olanlara danışmak ve literatürden faydalanmak için yabancı dil bilmek gerekiyor. Ayrıca yorumlarınızı benimle paylaşırsanız burada sizlerin görüşlerini de değerlendirebiliriz.

ANİDEN NASIL ÇİFTÇİ OLDUM

Ulkemizde genel geçer kural olduğu gibi önce okumalıydım, sonra askerlik, ardından çok paralı bir iş, bu arada evlilik ve akabinde çocuk(lar). Ondan sonra da yükselmek/ terfi etmek için har har çalışmak ve yine ev/ araba almak için har har daha çok çalışmak gerekliydi. Ondan sonra da çocukların okul masrafları, belki bir yazlık, v.s. Buna kalp mi dayanır, gelsin 50 yaşında ilk kalp krizi, şanslıysan ve kurtulsan bile eğer aynı yaşam şekline devam edersen ikinci de gelir kısa zamanda merak etme. Benim yokluğumda da canım (dul) karım seyahatlere gider, çocuklarda yazlıkta parti verirler... Ooooooooof! Ben, 35 yaşıma geldiğimde (yazlık evden bir önceki aşama) anladım ki rutin ve ilerisini görebildiğim bir yaşam şeklinden sıkılıyorum...

Bu nedenle birkaç sene önce sahip olduğum nitelik, bilgi, tecrübe ve özellikleri kullanabileceğim bir girişimde bulunmaya karar verdim; bu amaçla yurtiçi ve yurtdışından birçok firma ile makina mühendisi olduğum için imalat sanayiinde teknik yatırımlar üzerine bağlantılar kurdum. Aylarca görüşmeler yaptım ancak sonunda anladım ki elimdeki kısıtlı sermaye ile bu işe benim kadar gönül vermiş bir ekibim ve ortaklarım olmadan bu işleri yapamayacağım. Bu nedenle sanayi alanındaki yatırım düşüncelerim cazibesini kaybetti.

Arayışlarım devam ederken farkına vardım ki Türkiye’ mizin bağımsız bir şekilde kalkınabilmesi için kendi öz kaynaklarını kullanması gerekliydi. Bunlar da genel olarak söylemek gerekirse insan, toprak ve havaydı. Böylece hammadde yönünden dışarıya/ global sermayeye bağımlı olmadığımız yegane sektörlerin yazılım uzmanlığı, tarım, gıda, hayvancılık, turizm ve madencilik olduğunu idrak ettim. Dolayısıyla doğru kullanılırsa oldukça büyük avantajımız olduğunu düşündüğüm bu konularda birşeyler yapmanın daha doğru olacağına karar verdim. Ayrıca, mevcut işimde çalışmaya devam edebilecek ve iflas ettiğim zaman toprak alarak koyduğum yatırım sermayemi kaybetmeyecektim. Böylece sermaye ortağına da ihtiyaç duymayacağım bir miktarla yatırım yapabileceğim bir sektör olan tarımda karar kıldım.

Aslında benim tarımla ilişkim anne sütünden sonra verilen ilk sebze/meyve ile basladi ve bunun da otesine hiç geçmedi. Çok düşündüm ve araştırdım, ürün ne olmalıydı? Son zamanların gözde adayları nar, erik, ceviz, elma, kivi, kiraz ve zeytin olabilirdi.Tabii ki hepsini birden dikemezdim. Sonuçta, beni sürekli olarak ilgilenmek zorunda bırakmayacak, yatırım geri dönüşü/ başabaş noktası nispeten erken olan, ülkemizin toprak ve iklimi nedeniyle avantajlı olduğu, ihracat potansiyeli olup kar marjı nispeten yüksek olan kiraz ve zeytinde karar kıldım. Sadece bir tanesi üzerine odaklanmak da önemli bir avantajdı ama riski bölmek için bu kararı aldım.

Kirazı yemeyi çok severim, kiraz satışlarının başladığı zamanlarda ikame meyvenin olmaması da çok büyük bir avantaj. Ayrıca Avrupa’ dan da çok talep var (100.000 ton/yıl) ve bizim de arz açığımız var (50.000 ton/yıl). Zeytine gelince; bunun da talebi hergeçen gün artıyor çünkü günümüz insanı artık daha fazla sağlığını düşünüyor ve aldığı gıdalarda seçici davranıyor. Zeytini, Avrupa’ nın tamamının yanısıra Japonya ve Çin bile keşfetmeye başladı; fuarlara katılıyorlar ve üç sene sonrası için ticari bağlantı kuruyorlar. Keşke ülkemizdeki tüketimi de arttırabilsek... Ayrıca zeytinden dört büyük kutsal kitap da bahsetmiş. Kuran-ı Kerim’ de beş defa geçiyor; faydaları belirtilerek hem meyvesinin hem de yağının yenmesi gerektiği söyleniyor.

Yukarıda sizlere, yapmış olduğum girişime kalkışmamın nedenlerinden ve ürün seçiminden bahsettim. Bir sonraki yazıda da toprak ve iklim ozelliklerinden bahsedip yaşadığım iyi ve kötü olayları sizlere ders ve ibret olması için aktaracağım.

Ayağımızın altındaki toprağı “ana” olarak bilen tüm tarım ve hayvancılık gönüllüleri ile onbeş gün sonra tekrar görüşmek üzere, sağlıcakla kalın.